30 Nisan 2012 Pazartesi

postpartum 1

Doğum yaptığım gün, hayatımın en özel ve en güzel günü... Her şeye rağmen... Her şeye rağmen diyorum, çünkü ben de maalesef sezeryan ile doğum yapanlardanım...Normal doğumu çok istememe rağmen mümkün olamadı.Tabi ki her şeyin başı sağlık. Sonuç olarak bebeğim ve ben şu anda sağlıklıyız ve her şey yolunda, bu da benim için her şeyden önemli...

Fakaaaatttt.....

Normal doğum gerçekleştirip,   ağrısız, sızısız, acı çekmeden bebeğimi karşılamak isterdim.Onun hayata ilk gözlerini açışına tanık olmak isterdim. Hayattaki ilk anlarında, onu tek başına bırakmadan, ilk merhabayı ben demek isterdim.Dünyaya geldiği gibi annesinin kollarında, güvende ve huzurla gözlerini açmasını isterdim.İlk duyduğu kokunun anne kokusu olmasını isterdim.Dünyaya geleceği günü kendisinin seçmesini isterdim.Daha ilk kararından onu yoksun bırakmak istemezdim.Doğduğu ilk anda anne sütü ve sıcaklığı ile tanışabilmesini isterdim.Doğumda yaşanan tüm zorlu süreçte, birbirimize daha da yaklaşıp, annelik duygusunu tümüyle yaşayabilmek isterdim.
O da minicik  bir insan, ve psikolojisi belki de o anda dışarı çıkmaya hazır değildi.Onun gözünden bir anda sıcacık, güvenli,alıştığı bir ortamdan, karmakarışık dünyaya zorla ve müdahale ile gözünü açmak nasıl bir duygu  acaba?Bunu ona yaşatmak istemezdim.Kendisi hazır olacak ve artık yola çıkma vaktinin geldiğini bilerek ve isteyerek her şeye hazır bir şekilde dünyaya gelecekti.Maalesef ikimizin de bunları yaşama şansımız olmadı.Keşke olsaydı...

Ağrı ve sancılar arasında olsa da , bebeğimi ilk gördüğüm an ,onu kollarıma aldığım an, ilk emzirdiğim an, hayatımdaki en güzel anlardı.

Hastanede geçirdiğimiz ilk gece, maalesef yine sezeryan yüzünden, sütüm hemen gelmemiş, bu çok bilinen ve doğal bir süreçmiş. Normal doğumda, vücut her haliyle kendini doğuma hazırladığı için doğumun hemen sonrasında, annedeki süt salgısı başlarmış, fakat sezeryan doğumda bu süreç 3-4 günü bulabiliyormuş.Bebeğim çok güzel emiyordu fakat,  benim bu durum hakkında bilgim olmadığı için, ve bizi kimse uyarmadığı için, bebeğimin yeteri kadar beslenemediğini maalesef anlayamadım.Hastanede kaldığım sürece , bebeğim sürekli ağladı. Ben , bütün bebekler böyle ağlıyor zannediyordum.O kadar ağrı içinde ,bebeğim ve ben  tüm geceyi uyumadan ağlayarak geçirdik..

Hastanedeki üçüncü günün sonunda, biz taburcu olmadan önce hemşirelerden biri sonunda bizi uyardı ve bebeğimin aç olabileceğini bu yüzsen ağlayabileceğini, mama takviyesi yapmamız gerektiğini söyledi.Daha önceden okuduklarımdan, biberonla mama ile beslenen bebeklerin bir daha anneyi emmediğini biliyordum.İlk başta, mama takviyesine şiddetle karşı çıktım.Daha sonra doktorun muayenesinde, bebeğimde sarılık olduğu ortaya çıktı.Sarılığın sebeplerinden birisi de yeteri kadar beslenememesiymiş.Bunu duyunca, sadece , kaşık uçlu biberon ile mama verilmesini kabul etmek zorunda kaldım.Bebeğimin, mamayı yedikten sonraki hali gözümün önünden hiç gitmiyor. Bir anda rahatlayıp, mışıl mışıl uykuya daldığını görünce, daha önce mamayı kabul etmediğime çok pişman oldum. Belki bilseydik ,sarılık  olmasına da engel olabilirdik.Doğumdan sonra ki üç haftalık süreci sarılık kontrol testleri ve takibi ile geçirdik.

Postpartum 2 de ,evdeki lohusalık günlerim olacak.... Arkası yarın :)



29 Nisan 2012 Pazar

nakavt oldum!

Emir erimin dişleri, beni sonunda nakavt etti.Bir haftadır süren uykusuzluk ve yorgunluğun üstüne, biraz da soğuk algınlığı eklenince, çok fena sırtım tutuldu. İki gün boyunca ağrıdan nefes bile alamadım.Ben hayatımda böyle bir ağrı yaşamadım...Cumartesi sabahı uykudan ağrı ile uyanınca daha fazla dayanamayıp, sabah sabah acile gittik.Doktorun verdiği kas gevşetici ilaç sayesinde kendime gelebildim. Benim bebeciğim hemen çıkarsın dişlerini ...


26 Nisan 2012 Perşembe

bir garip doğum hikayesi

Biz kocacığımla aynı iş yerinde çalışan iki iyi arkadaştık... Uzunca yıllar birlikte çalıştık. Nasıl oldu anlamadım ama, yıllar sonra bir de baktık ki  sevgili oluvermişiz...Bizim evlilik hikayemiz, ağır çekim giden sevgililik döneminden sonra, su gibi aktı gitti.Her şey o kadar hızlı ilerledi ki... Evlendiğimizde, biz bile ne olduğunu anlayamadık...

Evlendikten bir süre sonra, ben tutturmuşum bebek de bebek diye... Aslında tam olarak öyle değil... Yani evet biraz tutturdum galiba... Tamam kabul ediyorum:) Ben, bebek bebek diye tutturmuşken, kocacığım ısrarla, daha çok erken olduğunu, biraz daha beklememiz gerektiğini falan söyleyip duruyordu...Bu arda zaman tik tak, tik tak akıp gidiyor tabiii... Benim yaşım olmuş 33... Yani tamam, bekleyelim iyi de, ben daha üç çocuk istiyorum. Hangi araya sıkıştıracağım üç çocuğu:) Derkennn olurdu ,olmazdı ...Doğa ana benden yana çıktı... Sürpriz yumurtam kapıyı tıklattı... Ben bile bu kadar istememe rağmen şok oldum. Bu kadar çabuk olabildiğine inanamadım:)

Günler günleri kovaladı...Ben hamilelik fikrine yavaş yavaş alıştım.Karnımla beraber ,benim annelik duygularımda büyüdü büyüdü kocaman oldu.Hamileliğim çok güzel ve sorunsuz geçti.Hamileliğim süresince aynı tempoda , son güne kadar,deliler gibi çalıştım durdum.Hiç nazlanmadım. Hiç aş ermedim.Hiç midem bulanmadı.Tek problem yüksek hamilelik şekeriydi...Onu da sıkı diyet ile sorunsuz bir şekilde halletmeyi başardık bebeğimle birlikte...Çok düzgün beslendik.İş yerinde, her öğünümü, aksatmadan tam zamanında yedim.Diyet listeme harfiyen uydum.Şu yaşıma kadar fazla kilolardan kurtulmak için binlerce diyet girişimim olmuş, fakat hiç birinde de böylesine düzgün ve istikrarlı beslenmeyi başaramamıştım.Bebişim bana nasıl bir irade verdiyse artık, son güne kadar hiç bozmadan diyet yapmayı en sonunda  başardım:)

Görünürde hiç bir problem yoktu. Düzgün besleniyordum. Sadece 8 kilo almıştım.Düzenli yürüyüş yapıyordum.Yani normal doğum için hiç bir engelim yoktu.Normal doğurabilmeyi ilk günden beri çok istedim.Anneliği her duygusu ile yaşamak istiyordum.Doğum mucizesini sonuna kadar yaşayabilmek ,hayatta kaç kere bir kadının başına gelebilirdi ki....Benim canım çok tatlı değildir.Acıya, ağrıya dayanıklı olduğumu düşünüyorum.Bu yüzden doğum olayı, gözümü hiçbir zaman korkutmadı.İlk günden daha doktoruma normal doğum istediğimi söyledim.Bana verdiği cevap, Bir sorun olmazsa, bunun olabileceği idi.

Son haftalarda, artık doğumun yaklaştığı günlerde, herşeyim hazır olarak beklemeye başladım.Son kontrollerimde NTS'ye bağlandığımda bana düzenli sancım olduğunu ,ki ben hiç bir şey hissetmiyordum, ve her an doğurabileceğimi söylediler.Bekle bekle, bende bir şey yok...Son muayeneye gittiğimde, doktorum bana "Senin için güzel planlarım var" dedi."Bebek bir türlü kanala girmiyor. Belli ki giremeyecek. Ağırlığı 4 kiloya yaklaştı, daha fazla beklememizin bir faydası yok. Riske gireceğiz" dedi. Risk gibi kelimeler, o için hiç duymak istemediğim şeylerdi.Nede olsa doktordu ve o benden daha iyi biliyordu.Normal doğumu bekleyeceğim ben demek gibi bir seçeneğim yoktu.Hele ki risk kelimesini duyunca...Maalesef büyük bir hayal kırıklığı ile kabul ettim .Hala düşünüyorum acaba normal doğum mümkün müydü diye...Türkiye'de ki kadınlarda  hep mi bir sorun oluyor da bir türlü normal doğuramıyorlar acaba? Yoksa doktorlarımızın azizliğine mi uğruyoruz biz?   Hayallerim hiç de böyle değildi...Ben sancılanacak ve gece yarısı  kocamı uyandıracaktım. O da beni apar topar hastaneye götürecekti :) Doktorum hemen yarın gel deyince yok dedim ben kendimi hazır hissetmiyorum bari öbür gün olsun...Sabah 8:30 a randevuyu verdi.Böylelikle hiç istemediğim bir şekilde, randevulu sezer yan için doğum saatini ve gününü kararlaştırmış olduk.

O akşam hiç uyumadım...Kocacığım maalesef çok önemli bir toplantı yüzünden şehir dışındaydı. En çok yanımda olması gereken zamanda gece yarısı dönebildi evine.Biz geceyi annem, kardeşim ve doğum fotoğraflarını çekecek olan çok yakın arkadaşımla beraber geçirdik.Üstelik eve döndüğünde de yetişmesi gereken bir rapor yüzünden gece saat 3 e kadar   çalışmaya devam etmek zorunda kaldı.Şimdi gülerek hatırlasak da, o gece benim doğum stresimden çok kocacığımın iş stresi vardı desem yeridir:)

Sabah saat 06:30 da hastanedeydik.Sonra zaman nasıl geçti hiç hatırlamıyorum...Gözümü açtım. Bebeğimi daha yanıma getirmemişlerdi. Nasıl diye sordum.Çok güzel bir bebek dediler...Yanıma getirdiklerinde, daha önce hiç görmediğim kadar güzel, meleğim, hemen beni emmeye başladı.O duyguyu anlatmam kelimelerle mümkün değil.Dünyanın en güzel bebeği benim olmuştu.Hayalimden bile daha güzeldi...Bu duyguyu ancak yaşayan bilir...Anlatılmaz yaşanır dedikleri bu olsa gerek...Birtanecik bebeğim hayatıma geldi.Hoş geldi...Dünyaları bana verdi...O andan sonraki bütün hayatım sonsuza kadar değişti.Ben artık anne oldum...

Hastanede, bir de ilginç olay geldi başımıza...Gülsek mi ağlasak mı bilemedik...Doğum için bir sürü kutlama çiçeği geldi.Gelen çiçekler odada duramayacağı için, hepsi odanın kapısının önüne yerleştirildi.Kocacığım da bana iki güzel çiçek yaptırmış...Biri beyaz bir orkide, diğeri de pembe beyaz çiçeklerden oluşan çok güzel bir aranjman.Diğer çiçeklerle birlikte onları da kapının önüne koyduk.Ben kardeşimle, koridora çıkıp biraz yürümek istedim. Çıktığımızda kapının önündeki çiçeklere bakarken, kocacığımın hediyesi, pembeli aranjmanın orada olmadığını fark ettik.Kocacığımın hediyesi olmasa, o kadar çiçeğin içinde hayatta fark edemezdim ...Bizim çiçek uçmuş az ilerdeki bir odanın kapısının önüne konmuş.Çiçeğe bir de pembe balon ilave olmuş:).Ben şaşkın şaşkın odaya geri dönüp, olayı odadakilere anlatırken,kardeşim durmamış, gitmiş hastane müşteri hizmetleri ile görüşmüş.Kamera kayıtlarından izlemişler.Bir başka doğuma gelen ziyaretçiler,bizim çiçeği çok beğenmiş olsalar gerek, alıp ziyarete geldikleri kişiye hediye etmişler.Hastane müşteri hizmetlerine de çok ilginç bir açıklama yapmışlar. Herkesin odasının önündeki çiçeklerin , hastanenin bir uygulaması olduğunu düşünüp, fazla  olan çiçeklerden birini almışlar :) Bu kısmı yorumsuz geçiyorum:) Hastane personeli,bir yanlış anlaşılma olduğunu belirtip , özür dileyip, çiçeği geri verdi... Bu da ilginç bir anı oldu bize...Yurdum insanının ne kadar yaratıcı! olduğunu bir kez daha görmüş olduk:)

Biz iki kişilik küçücük bir aileyken, üç kişilik kocaman bir aile olduk:) Artık benim de anneler günümü kutlayacak, minicik bir meleğim var...İşte bu da benim doğum hikayem...

pazara gidelim!


Pazarları çok severim, ama önceden hiç gidemezdim...Dün oğluşumla pazara gittik... Pazara bahar gelmişşş...Her yer bahar olmuş... Mis gibi kokmuş...

25 Nisan 2012 Çarşamba

uykusuz her gece !!

İkinci dişimiz yolda yaşasın!!
Ama bu dişler, beni de oğluşu da epey bir zorlayacağa benziyor. İlk sinyallere göre, bizi , uzun ve uykusuz geceler bekliyor anlaşılan...Oysa ki, biz ilk zorlu gaz sancılarında bile bu kadar uykusuz kalmamıştık...

Ben yaklaşık bir haftadır gece üç-beş nöbetlerindeyim.En fazla 40  dakika kesintisiz uyuyorum ki bunun ilk 10 dakikasında uykuya ancak dalıyorum, sonrasında oğluşun ağlaması ile tekrar uyanıyorum.Bu durum böyle sabaha kadar devam ediyor.Yani gece 40 dakikada bir uyanıp, yine en az yarım saat oğluşu emzirme ve tekrar uykuya dalmasını sağlamaya çalışarak geçiyor.Gündüzleri de yarı uyur ,yarı uyanık aynı süreç devam ediyor.Gündüz uykularımız da iyice düzensizleşti.Şimdi benim kafama takılan ,bu dişlerin tamamlanması baya bir uzun süreç. Bizim uykusuz gecelerimiz ,umarım bu dişler tamamlanana kadar sürmez, yoksa ben bu zombi halimle ne kadar dayanabilirim, kara kara onu düşünüyorum:)

Birçok anne ve bebeğin zorlu günleri bebeklerin diş çıkarmasıyla başlıyormuş. Bu dönemi bazı bebekler rahat, bazı bebeklerde çok sancılı bir dönem olarak geçirebilirlermiş. Biz galiba ikinci guruba dahil olanlardanız.Bebekler genellikle 6–7 aylıkken diş çıkarmaya başlarlarmış,  ama bizde olduğu gibi 3-5 aylıkken de bü süreç başlayabiliyormuş. Bu tamamen genetik yapıyla ilgiliymiş. Anne ve babanın diş çıkarma ayları bebeğin diş çıkarma ayları ile ilgili genel olarak fikir verebilirmiş. Gerçi bizim babamız 1 yaşında çıkarmış dişlerini... Kayınvalidemin anlattığına göre; o hiç anlamamış bile, bir de bakmış dişler çıkıvermiş.. Bizim dişlerimizde öyle anlayamadan birdenbire  çıkıverseydi ya... ne de güzel olurdu:)

Bu diş çıkarma süreci ile ilgili birkaç küçük bilgi paylaşmak istedim. Tabi her bebek kendine özgüdür ve yine her şeyin en doğrusunu da doktorlar bilir;
Bebekler diş çıkarmadan önce bazı belirtiler yaşanıyor, bu belirtiler değişebilir fakat genel olarak bütün bebeklerde aynı belirtilerle dişler çıkmaya başlarmış.

Diş çıkartırken; ishal , ateş, huzursuzluk, uykusuzluk, ağızda tükürük üretiminin artması, kulaklarını çekiştirme , beslenmeyi istememe, kilo alımının yavaşlaması görülebilirmiş. Biz bu belirtilerin hepsi olmasada çoğunu yaşadık:) Bu belirtiler ile birlikte diş etlerinde kabarma oluşur ve sonrasında diş uç vererek görünür. Küçücük beyaz sivri dişlerin ucunu biz gördük.

Diş çıkarma sürecini gösteren, küçük bir çizim buldum ve bunu burada paylaşmak istedim;


Benim gibi ,gece üç beş nöbetlerinde olan ve bu süreci yaşayan annelere bir küçük tavsiye; Emzirmek bu zorlu süreçte bebeğe çok iyi geliyormuş. Her derde deva anne sütünde ağrı kesici etki varmış.Bu yüzden bol bol ve sık sık emzirmek bizde işe yarıyor. Siz de deneyin :)

24 Nisan 2012 Salı

mama sandalyemiz

Dün akşam üzeri, güzel havada biraz yürüyelim diye dışarı çıktık.Azıcık bir yürüyüşten sonra kocacığımın aklına, bir anda emir erime, hoppala alma fikri geldi :) Akşam akşam koştura koştura, e- bebek mağazasına gittik. Orada çok güzel bir hoppala bulduk ( Fischer Price hoppala).Emir erimi içine oturttuk. Yaklaşık yarım saat orada güzel güzel oynadı. Anladığımız kadarı ile  çok da eğlendi.Bu tip bebek ürünlerine hep şüphe ile yaklaşıyorum. Biraz araştırınca, farklı farklı yorumlar okuyunca, iyice kafam karıştı. Birincisi, çok çok pahalı bir ürün. Ne kadar kullanılacağı da düşünülünce, insan bu parayı vermeye kıyamıyor...İkincisi doktorların çelişkili yorumları... Bazı doktorlar faydalı olabileceğini söyleyip önerirken , bazıları da yürüteç ve hoppalanın bebeklerin omurga gelişimine zarar verdiğini söylüyorlar.. Hagisi doğru karar veremedim... Emir erimi , içinde hoppala hoppala oynarken görmek çok keyifliydi:) ama bütün bu soru işaretleri arasında, ürün etiketinde, maximum 9 kiloya kadar kullanılabileceğini okuyunca mecburen ve içim huzurlu olarak vazgeçtim.  Neredeyse, sadece 1-2 ay kullanabileceği bir oyuncağa böylesine yüksek rakam ödemek tamamen bir para israfı olacaktı...Kocacığıma kalsa hiç düşünmeden alıp çıkacaktık....Aslında benim de amacım,  oğluşumu, biraz kendi başına bırakabilmek ve kendi kendine eğlenebilmesini sağlayacak bir yöntem bulmaktı. Yatağın üstünde yatar pozisyonda güvenli bir şekilde bırakabiliyorum. Bir süre de olsa , kendi kendine oynayarak vakit geçirebiliyor ama artık sürekli yatar konumda kalmasını istemiyorum. Her ne kadar kafam,  sağlıklı olup olmadığı konusunda net olmasa da ..Buna alternatif bir yöntem olsun istemiştim...


Kocacığımı uzunca bir süre ikna etmeye uğraştıktan sonra, almaktan vazgeçip, tam çıkmak üzereyken, artık mama sandalyesi ihtiyacımız olacağına ,altıncı aydan sonra ek gıdalar ile birlikte mama sandalyesi de kullanmamız gerekeceğine karar vererek, çok cici bir mama sandalyesi beğendik. Ben bu konuda da fazla para vermemek taraftarıydım. Aslında İkea'da gördüğüm ve çoğu restaurantta da rastlayabileceğiniz bir modelin yeterli olabileceğini düşünüyordum.Fiyat olarak yaklaşık 40-50 TL civarında ve çok uygun bir model.Fakat, kısa bir araştırmadan sonra çok tavsiye edilmediğini ve güvenlik ile ilgili sorun yaratabildiğini öğrendim.Hareketli bebeklerde devrilme gibi sorunlar olabiliyormuş. Bir de oturma kısmı çok sert olduğu için,  küçük bebeklerde omurgaya zarar verebiliyormuş.Bu durumda bu seçenekten vazgeçmek zorunda kaldım.

Bebek ıvır zıvırlarına fazla paralar ödemek, bana çok gereksiz gelse de, ürün ile ilgili okuduğum en ufak bir kötü yorum bile fikrimi hemen değiştirebiliyor. Sonuçta gidip yine pahalı olana karar veriyorum. Bir yanım bu durum yüzünden kötü hissetmeme neden olsa da, diğer yanım  da bebeğim için her şeyin en iyisi olsun istiyor. Bu gelgitlerle sürekli bir iç muhasebe halindeyim ,acaba doğru karar verdim mi diye?

Sonuç olarak, huzurlarınızda, aldığımız mama sandalyesi "Peg Perego, Pappa Diner" modeli ve mutlu emir erim :)

21 Nisan 2012 Cumartesi

doğum çantam

Hamileliğimin 30. haftasından sonra, aldı mı beni bir telaş, neden olduğunu anlamadım ama, sanki hemen yarın doğuracakmışım gibi her şeyim hemen hazır olsun istedim her nedense.Bir de felaket bir "dişi kuş sendromu" durumları oldu bende... Bilmeyenler için biraz anlatayım; Hamileliğin son haftalarında, neredeyse bütün anne adayları "dişi kuş sendromu” denilen acayip bir pisikoloji içine girer. "Yuvayı dişi kuş yapar" lafından yola çıkarak,  anne adayında  her yeri temizleme takıntısı başlar. Yeni gelecek misafir, evi pis bulmasın diye her şeyi ince ince temizlemek ister. Normalde kırk sene aklına gelmeyecek dipler, köşeler, bucaklar , pis kalacak diye uykuları kaçar...Her yeri defalarca temizlemek hatta mümkünse evi yeniden badana yaptırmak isteyebilir.Ben de bu sendromu en yoğun yaşayanlardan biriyim. Son zamanlarıma doğru, bütün gün , elimde temizlik bezi ile dolaşır olmuştum.Her tarafları defalarca temizletip,tüm halıları , perdeleri kuru temizlemeye göndermiştim.Her şeyi tekrar tekrar yıkayasım geliyordu. Yani fena halde abartmıştım:)

O sıralar , diğer bir takıntım da hastane için gereken doğum  çantası oldu. Sanki bu çanta olmadan doğurulamazmış gibi o dönemde benim için en önemli konu buydu. Doğum çantam,  illa da doğum çantam diye tutturdum durdum:) Topu topu bir iki günde hazırlanabilecek ufacık bir çantayı, neden bu kadar gözümde büyütmüşüm, şimdi bilemiyorum:)

Şu meşhur doğum çantamda neler varmış , yeni anne adayları için tekrardan hatırlayıp, buraya eklemek istedim. Belki şimdi , benim gibi hastane çantasına kafayı takmış durumda olanlar vardır:)

Doğum Çantası - Anne İçin Gerekenler

  • Hamilelik ve doğum takip kartınız ve doktor kontrollerinizin bulunduğu dosyanız, son yaptırdığınız kan ve idrar tahlilleriniz, sigorta kartınız
  • 3 adet  gecelik / pijama ( hangisi rahat ise)
  • 1 adet sabahlık
  • Havlu
  • Deodorant, diş macunu ve fırçası, tarak, şampuan, ruj ya da dudak nemlendiricisi
  • Saç için toka ya da bant ( ben kırmızı kurdeleli bir taç koymuştum) 
  • 3-4 adet emzirme sütyeni ve pedleri
  • Meme uçları için krem, ( Ben Lansinoh markalı almıştım)
  • Pamuklu ve tek kullanımlık iç çamaşırları ( Mothercare mağazasında 5 li paketler halinde var)
  • 1 paket hijyenik kadın pedi
  • Kağıt peçete ve havlu
  • Eve dönerken giyebileceğiniz rahat kıyafetler
  • Ayağınızı sıcak tutacak kalın çoraplar
  • Bir çift terlik

Doğum Çantası - Bebek İçin Gerekenler

  • 2 tane bady (Mevsime göre kısa veya uzun kollu)
  • 2 tane tulum
  • 2 tane çorap
  • 2 tane şapka ve eldiven
  • 2 takım hastane çıkış seti(zıbın takımı, pijama takımı, patiği, başlığı vs)
  • Battaniye
  • 3–4 tane bebek bezi ( Prima Premium Care yeni doğan)
  • Araba koltuğu/ana kucağı veya portbebe
  • Islak mendil (Uni baby yeni doğan)
  • 2 tane önlük
  • Kirli çamaşır torbası
  • Bebek yatağı için çarşaf (hastaneye sormak faydalı olur)

20 Nisan 2012 Cuma

evvel zaman içinde...

Ben,  çocukluğunu sokaklarda,doya doya geçiren son şanslı nesillerden biriyim...Bunda çocukluğumu küçük bir kasabada geçirmiş olmamın da etkisi büyük.Bilmiyorum, İstanbul'da olsam böyle bir çocukluk geçirebilir miydim acaba?  Benden sonraki kuşaklar, yavaş yavaş çocukluklarını , evlere mahkum geçirmeye başladılar maalesef . Doya doya, koşup oynayamadan.

Benim çocukluğum çok güzeldi.Yaz tatillerinde, sokaktan içeriye sokamazlardı bizi.Yemeğimizi bile dışarıda yerdik.Sokaklarda elimizde  koca bir dilim salçalı ekmekle doyardık. Annelerimiz bizi arada kontrol ederlerdi ama öyle çok da merak etmezlerdi.Bilirlerdi ki sokaklar güvenli.Yaz yağmurlarında sel sularında çıplak ayak gezerdik. Güneşten ellerimizin üstü kararır  içi bembeyaz kalırdı.Hıdırellezde ateş yakıp, bütün mahalle üstünden atlardık. Ağaçlardan meyve toplardık.Yıkamadan yerdik.Öyle dershaneye falan gitmezdik.Özel okullarda da okumadık hiç birimiz.O aktivite senin bu dershane benim koşturmadı annelerimiz bizi oradan oraya.Doya doya meyve yedik.Sanki o zaman hepsinin tadı daha güzeldi.Belki de ben öyle hatırlıyorum.Bütün çocuk oyunlarını oynamışlığım var benim.

 Bisiklete binmeyi de sokakta öğrendim. Doya doya gezdim, araba çarpacak korkusu olmadan.Bilgisayar yoktu o zaman. Karşısında saatlerce oyun oynayan çocuklar da yoktu .Kimse televizyon bile izlemezdi.

 Bunları yazınca, kendimi biraz yaşlı hissetim :)

Şimdi içimde bir korku var.Benim çocuğum acaba benim kadar güzel bir çocukluk geçirebilecek mi?Sokaklarda doya doya oynayıp, ağaçtan meyve yiyebilecek mi?Çocukluğunu benim gibi güzel hatırlayabilecek mi ? Ben ona böyle bir çocukluğu nasıl yaşatabilirim? Bu mümkün mü acaba?

Ben de yeni nesil bütün anneler gibi, sürekli okuyup duruyorum .Daha iyi nasıl anne olabilirim diye.Okudukça kafam karışıyor. Nedense okudukça, korkuyorum,öğrendikçe onu öyle yapmalıyım, bunu böyle yapmalıyım diye bin tane şey uçuşuyor kafamda. Tabi ki, her öğrendiğimi uygulamam türlü sebeplerden mümkün olamıyor ve olamayacak da çoğu zaman.Bu sefer de al sana, nur topu gibi bir vicdan azabı.Acaba ben iyi bir anne olabilecek miyim diye...

Eskiden olduğu gibi, küçük bir kasabaya taşınsak,oğluşu orada sokaklarda büyütsek. Dershanelerde telef etmesek.Anneliği de kitaplarda yazdığı gibi değil de içimden geldiği gibi yapsam...Olur mu acaba ? Maalesef... Ne  zaman o zaman, ne çocuklar o çocuklar, ne de anneler o anneler...

Bütün çocuklar bilgisayar kullanırken, oğlum sen git dışarılarda oyna, gez desem.Mutlu bir çocuk ol desem...Bilgisayar göstermesem ona... mümkün mü? Değil galiba... Zaten dışarıda oynamak için arkadaş lazım... Bütün çocuklar evlerinde bilgisayarları ile oynarken , arkadaşı nereden bulacak?

Belki bu hayallerim bir şekilde mümkün olur... Olamasa da iki düzenin ortasında, bir yol tutturup, elimden geldiğince, mutlu bir çocukluk yaşatmak istiyorum oğluma...  Bütün anneler gibi...



19 Nisan 2012 Perşembe

ben de mimlendim!!


1- Blogunda ödül aldığın kişiye teşekkür et, onu link ile göster.
Blog dünyasında çok yeniyim... Beni de aranıza bu kadar çabuk aldığınız için  teşekkürler... Şimdi her şey daha güzel...Ben , ilk "mim"imi , bana ilk hoş geldin diyenlerden biri olan, samimi yorumlarıyla beni motive eden,  "Fincan Teyze" sayesinde aldım... Keyifle cevaplıyorum... Sıcakkanlı karşılama için çok teşekkürler....

http://fincanteyze.blogspot.com/



2-Burçlara inanıyor musun? Burcun nedir?
Burçlara herkes kadar ben de inanırım.Ben tam bir teraziyim diyebilirim; Özelliklerini taşıdığımı düşünüyorum:) Tabi ki olumlu özelliklerini :) Tamam tamam, itiraf ediyorum ...Belki biraz da olumsuz özelliklerini :)
Olumlu Özellikleri: Güzellik, Güzel sanatlara yetenek. Sevimlilik. Uyumluluk. Zarafet. Romantik. Diplomatik. İncelik. Çekicilik. İdealist. Tarafsız. İyi niyetli. İyi ortak. İyi siyasetçi. Kreatif ve alımlı. Akıllı.
Olumsuz Özellikleri: Kararsız. Alıngan. Değişkenlik. Dengesizlik. Tembellik. Çabuk fikir değiştirme. Tesir altında kalmak.


3-Hayattaki idealiniz, ulaşmak istediğiniz son nokta nedir?
Önceden çok idealisttim.Her yaptığım işi,  en iyi nasıl yapabilirim diye kafa yorar, gereğinden fazla kendimi yıpratırdım... Artık tek idealim iyi bir anne, mutlu bir insan olabilmek, Mutluluk, öyle göklerde falan değilmiş. Baharın gelmesi bile, bir mutluluk sebebi olabilir. İnsanın nasıl baktığına bağlı. Basit yaşamlar daha değerli. Ulaşmak istediğim bir son noktam yok. Ben böyle iyiyim galiba...


4-Aşka inanır mısın? Sizce aşk nedir?
Aşka inanırım...Hayatımı şu şekilde özetliyorum.... Aşık oldum (giriş), evlendim ( gelişme), anne oldum (sonuç). Giriş ,gelişme ve sonuç paragraflarının içini doldurunca da hayatım ortaya çıkıyor.

5-Hayalleriniz nelerdir? Hayal kurmak nasıl bir duygudur?
Hayallerim uçsuz bucaksız, hayal kurmak, beni en güzel uyutan yöntem. Hayallerimde,  sahip olmak isteyip de, sadece hayallerde sahip olabileceğim her şey, benim olur... Hayallerimde dünyalar benim olur... 


6-Sizce gerçek arkadaşın özellikleri ne olmalı?
Gerçek arkadaş, seninle birlikte sıkılabilendir.Sen üzgünken, senin kadar üzülebilen, senin için senin kadar sevinebilendir. Kaldı mı böyle arkadaşlıklar? Kaldıysa bana da haber verin ben de gelmek istiyorum oraya...


7-Hobileriniz var mı? Varsa neler?
Kitap okumayı çok seviyorum. Uzun süredir zorunlu bir ara verdim. Burnumda tütüyor. En kısa zamanda eski formuma kavuşmayı umuyorum. Sinema , tiyatro, şu anda bana çok uzak... Hepsini özledim. Mazeretim var ama asabi değilim ben :)

8-Benim hakkındaki düşüncelerini yazar mısın?
Bana sıcak bir karşılama ile ilk hoş geldin diyen kişi... Seni henüz çok tanımıyorum ama, bu sıcak karşılama , güzel paylaşımlar vaat ediyor... Keyifli tariflerinle, beceriksiz olduğum bir yönümü geliştirmeyi umuyorum:)

18 Nisan 2012 Çarşamba

hoş geldin annelik, güle güle kariyer

http://www.anneysen.com da ki yazım; Buraya da eklemek istedim.
"Otuzlu yaşlarıma kadar, iyi bir eğitim ve iyi bir kariyer derdindeydim.Hep çok yoğun bir tempoda çalıştım.Sosyal hayata maalesef bu tempoda vakit ayırma fırsatım olamadı.Doğa ananın da yardımıyla , artan annelik güdüsüne daha fazla karşı koyamadım.Şimdi eski bir iş kadını,yeni bir ev hanımı ve anneyim.

İş hayatını oldum olası sevemedim. Daha doğrusu tercih ettiğim meslek hiç bana göre değildi. Şimdi geriye dönüp baktığımda, yeniden seçme şansım olsa çok farklı tercihlerde bulunurdum.İnsanoğlunun toplam yaşam süresi düşünüldüğünde, uzun yıllar gibi görünse de, kelebek ömrü kadar kısadır aslında... Bu yüzden hayatı, gelecekte rahat etmek kaygısıyla geçirmek, tüm hayatı heba etmek anlamına geliyor. Rahat geçirilecek gelecek, şimdiyi bizden çalıyor.

Tüm günümü bilgisayar karşısında, hareket etmeden geçirdiğim onca zaman, bana neler kattı, benden neler götürdü acaba...Yoğun stres altında, durmadan dinlenmeden, aralıksız yoğun tempoda çalışmak....Her günü, hafta sonuna yaklaşmak için, hadi bitsin diyerek geçirmek ...Hayatımın en güzel yıllarını bu şekilde, plazalarda mevsimleri bile yaşayamadan, camdan bakarak izlemek... Aslında her geçen günün, ömürden eksilen zamanlar olduğunu fark edememek.... Benden götürdükleri bunlar... Bana neler kattı derseniz, sadece kariyer denen etiket...

Ve sonra, tüm bu artıları ve eksileri değerlendirerek bambaşka bir kariyer planı yaptım kendime...

Şimdi hayatın tam da göbeğindeyim. Mevsimlere camdan bakmıyorum artık. Onları doya doya yaşayabiliyorum. Hayatı, battaniyesinin altından bana gülen bir çift gözle görüyorum.Yeni kariyer planımda acele yok , telaş yok. Her anı doya doya yaşamak var.Annelik şimdiye kadar ki en zor ve en iyi kariyer planlamam. Bana kattıklarını, benden götürdüklerini kıyaslayamayacağım kadar inceliklerle dolu... Her günü bir öncekinden farklı, heyecanlı, yorucu bir o kadar da güzel...

Bu yeni yolculuğumda nelerle karşılaşacağım , merakla bekliyorum..."

17 Nisan 2012 Salı

masumiyet müzesi

Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi " okuduğum kitaplar arasında, beni en çok etkileyen kitaplardan birisidir. Doğumdan önce çok iyi bir kitap okuyucusuydum. Şimdilerde kitap okumayı çok özlediğimi fark ettim. Maalesef, uzunca bir süredir, kitap okumaya vakit bulamıyorum. Acaba bu benim beceriksizliğim mi ?? Oğlum benim tüm vaktimi dolduruyor. Yeni heyecan bloğum da ondan arta kalan vaktimi alıyor. Geriye kalan azıcık zamanları  da ev işleri ve dinlenmeye ayırabiliyorum. Farklı bir önerisi olan varsa, bana yardım etsin:) Merak ediyorum gerçekten, diğer annelerde durum nasıl acaba?

"Masumiyet Müzesi" her ne kadar beni çok etkilemiş olsa da, kimseye önermek istemiyorum , çünkü bu kitabı ya çok seversin ya da nefret edersin.Bazılarına ağır arabesk bir aşk hikayesi gibi gelebilir.

Ben bu kitaptan o kadar etkilendim ki, okuduğum ilk günden beri "Masumiyet Müzesi"nin açılmasını sabırsızlıkla bekliyordum. Yeni okuduğum bir haberde müzenin 28 Nisan'da açılacağını öğrendim. Bu habere çok sevindim. Bir an önce açılsa da gitsem !! Benim gibi bu kitaptan etkilenenlere ve "Masumiyet Müzesi"ni  merak edenlere duyurulur...


16 Nisan 2012 Pazartesi

bebek ürünleri listem

Bebeğim için doğumdan önce alıp, seve seve kullandığım ürünlerin listesini yaptım.Yeni anne adaylarına fikir olması açısından aşağıda kısa bilgiler verdim.Daha sonra aldığım fakat gereksiz olduğunu düşündüğüm ürünlerin de listesini ekleyeceğim.

1) Ergo Baby kanguru;
Bu ürün beni güzel bahar günlerinde eve kapanmaktan kurtardı. Bebek arabası, bayanlar için, tek başına kullanım açısından maalesef çok kolay değil.Bebek arabasıyla tek başıma dışarı çıkmak bana çok zor geliyor. Kangurumla iki dakikada hazırlanıp kendimizi dışarı atıyoruz. Bebeğim de içinde mışıl mışıl uyuyor.
2) Ikea alt açma minderi ve ikili değiştirilebilir örtüsü;
Bu ürün alt açmada çok kullanışlı.Evin her yerine kolayca taşınabiliyor. Silenebilir bir malzemeden yapılmış. Üstüne geçirilebilen, ikili havlu örtüsü var kirlenince hemen yıkanıp yedeğiyle değiştirilebiliyor.
3) Medela süt pompası;
Doğumdan sonra, ilk haftalarda emzirme çabaları, çoğu acemi anneye zor günler yaşatır. Ben de ilk haftalarda emzirme konusunda çokça sıkıntı yaşayanlardanım. İlk bir kaç gün gelmeyen sütün daha sonra aniden gelmesi ile göğüslerimde birikmesi bana inanılmaz acı verdi.Bu pompa sayesinde fazla sütümü sağarak bu sorunu çözebildim.

4)Maxi Cosi Quinny Buzz travel set;
Uzun süren araştırmalarımdan sonra bu modeli almaya karar verdim. Kullanımı çok rahat tek elle bile kullanmak mümkün.Tek dezavantajı ağırlığı. Tek başıma asansörsüz apartmanda, indirmede zorlanıyorum.
5) Sebamed bebek kozmetikleri + Desitin pişik kremi + Uni yeni doğan ıslak mendili + Prima Premium Care;
Yine uzun süren araştırmalarım sonucu ,bebek bakımı ile ilgili olarak bu ürünlerin, en iyisi olduğuna karar verdim. Hepsinden  memnum kaldım. Pişik sorunumuz olmadı.
6)Mothercare çıtçıtlı body ve tulumları;
Bebeğimin doğumundan itibaren en çok kullandığım kıyafetler bunlar oldu. Hala daha bu tulumları kullanıyorum.Alt üst takımlar da çok almıştım fakat, diğer kıyafetler, ayaklı tulumlar kadar kullanışlı değil.  ( benim bebeğim kış bebeğiydi)
7)Ikea banyo küveti;
Baktığım diğer banyo küvetlerinden çok daha kaliteli ve fiyat olarak da çok makul.Çok memnun kaldım.
8)Fisher Price dönence;
İlk günden beri severek kullandım.Oğlum hala yatarken onunla oyalanıyor.
9)Mothercare uyku tulumu;
Bebeğim kış bebeği olduğundan dolayı, gece üşümemesi için bu ürünü kullandım.Üstünü açtı mı açmadı mı diye tedirgin olmadan rahat bir şekilde uyudum.
10)Mothercare sallanan küçük beşik;
İlk aylar, gece emzirmelerini kolaylıkla yapabilmek için, yatağımın yanına küçük sallanan beşik koydum.

ilk inci tanemiz

Dün fark ettim. Bebeğimin birkaç haftadır huysuzlanmasının sebebi, ilk inci tanemizmiş.Aslında bunu benim değilde başka birinin ilk olarak fark etmesi gerekiyordu. Bizde bir adet vardır, bebeğin ilk dişini fark eden, ona güzel bir hediye ya da altın  alır. Bu durumda ben farkettiğime göre,  diş hediyesini ona  ben alacağım.

Benim oğluşum doğduğundan beri, neredeyse hiç huysuzluk yapmadı. İlk iki ay gaz sancılarından dolayı doğal olarak biraz sıkıntı yaşadık ama bu da doğal süreceinde geçti gitti. Sonrasında oğluşum küçük bir melek  oldu. Nereye koysam, kendi kendine oynar sonra da kendi kendine uyurdu.Beni hiç yormadı , hiç de üzmedi. Ağladığını  bile neredeyse duymadım diyebilirim.

Son bir aydır, bebeğimin huylarında değişiklikler  olmaya başlamıştı. Mızmızlanmalar gitgide arttı. Uyumadan önce ağlamaları başladı.Gece uzun süre uyanmadan uyuyan bebeğim saat başı uyanmaya  başladı. Elleri sürekli ağzındaydı ve salyaları çoğaldı. Bütün bunların sebebi meger diş çıkarmasıymış. Bakalım bundan sonraki süreçlerde bizi neler bekliyor olacak? Heyecanla bekliyorum...

14 Nisan 2012 Cumartesi

küçük adamım :)

Aslında hamilelik, doğum ve takip eden aylar olarak kronolojik sıralamayla yazmak istiyordum, ama araya, sıralamayı bozan postlar da giriyor. Bu da onlardan biri; Bundan sonrakilerde sıralamayı bozmam umarım...

Bugün fark ettim de oğluşum bir minik adam oldu artık.Her gün  biraz daha büyüdüğünü görmek çok acayip bir duygu. Minik bebek tulumlarından, eşofmanlara terfi edince ne kadar büyüdüğünü daha iyi anlıyorum:) Daha dün minicik bir bebekti, yeni doğan tulumları büyük geliyordu... Zaman biraz yavaşla, yetişemiyorum hızına. Ben daha oğluşumun bebekliğine doyamadım...

Her şeyi bir tarafa bırakıp, bu hallerinin tadını doya doya çıkartmak gerekiyor. Şimdi onu mıncıklayıp, sıkıştırıp öptüğümde, tatlı tatlı  kıkırdıyor. Büyüdüğünde belki öptürmek bile istemeyecek.Acemi bir annenin naçizane tavsiyesi; vaktimizi boşa harcamayalım. Bu güzel zamanların kıymetini bilelim... Çünkü bir daha geri gelmeyecek...Ben elimden geldiğince öyle yapmaya çalışıyorum.

13 Nisan 2012 Cuma

çin takvimi

Ben hamileyken, daha ikinci haftamda, kocacığımın da tespiti ile bebeğimin erkek olduğunu hissetmiştim.İnternette cinsiyet tahminleri ile ilgili olarak çok ilginç bir yönteme rastladım. Çinlilerin bundan 700 yıl önce bulduklarını iddia ettikleri bu tablo,bebeğin cinsiyetini % 90 doğrulukla tahmin ediyormuş...

Bu iddia bana çok ilginç geldi ve kendimde uyguladım. Enteresan ama bende doğru sonuç verdi.Şimdi bu yöntemi bundan sonraki olası hamileliklerimde uygulamayı düşünüyorum:) Her ne kadar doğruluğunun bilimle alakası olmasa da , bu da bir yöntem ve uygulaması da çok basit;

Aşağıdaki tablodan anne adayının hamile kaldığı yaşı ve hamile kalınan ayın kesişimini bulmak gerekiyor.

Merak ediyorum deneyen var mı ? Sonucu doğru çıkan var mı? Gerçekten % 90 doğru sonuç veriyor mu acaba?

12 Nisan 2012 Perşembe

çilek reçeli

Çilek reçelini çok severim.Ben  küçükken annem evde yaptığında bütün ev  çilek kokardı.Benim  hayallerimden biri de,  evimde  çilek reçeli  yapmak ve bütün evimi bu kokunun sarmasıydı. Hayalimdeki görüntüde, evimde bütün camlar açık, dışarıda güneşli bir bahar havası, hafif rüzgar estikçe perdeler uçuşuyor, ve evimin her tarafı çilek  kokuyor. Bu hayalimi gerçekleştirmek istedim ve kolları sıvadım. Çilek reçeli tariflerinden bana en uygun olanı buldum ve yapmaya başladım.Başlangıçta her şey çok güzeldi. Evimi mis gibi çilek kokusu da sardı, fakat sonuç hiç de hayalimdeki gibi olmadı. Reçel o kadar katılaştı ki, tencereyi karıştırdığım tahta kaşık, tencereye yapıştı. Kaşığı tencereden çıkartmam birdaha mümkün olmadı. Sonuç olarak reçel, tencere ve kaşık birbirlerinden ayrılamadan çöpe gittiler.

Fakaaat, ikinci denemem gayet başarılıydı. Mis gibi çilek reçelini afiyetle yedik...

Çilek reçeli tarifi:

Malzemeler:
  • 1 Kilo çilek
  • 1 kilodan biraz az şeker
  • 4-5 damla limon suyu
Yapılışı :
Çilekler temizlenip tencereye konur ve üstüne şekeri eklenir. Bir gece bu şekilde bekletilir.
Ertesi gün sulanan çilekler kaynatılır ve kaynama sırasında oluşan köpüğü kaşıkla alınıp atılır.
Ocağın altını kapatmadan 10 dakika önce de limon suyu damlatıp biraz daha kaynattıktan sonra tepsiye dökülür ve mümkünse güneşte bekletilir.

11 Nisan 2012 Çarşamba

ilk dönüş

Bebeğim ilk dönüşünü biraz acılı olarak, maalesef bensiz yaptı. Ağladığı anlar - biraz acı için çok şiddetli idi  -

Üzüntü bazen tarifle anlatılamıyor.

Birtanemi koltuğun üstüne bırakıp mutfaktan su içmeye gittiğim sırada , onu yastıkla desteklememe rağmen, nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde koltuktan düştü. Onu düşerken gördüm ama yetişemedim. Şimdiye kadar gözyaşını hiç görmediğim meleğimin ilk defa gözünden yaş geldi. Onun göz yaşı için benim hissettiklerimi anlatamam.

Neyse ki doktor kontrolünde bir şey çıkmadı.Bebeğim doktorda gülücükler sacıyordu.Neredeyse bütün geceyi uyumadan geçirdim.

Umarım hayat ona hep güzel yüzünü gösterir.Bana da onun gülen yüzünü.

Benim bebeğimi, melekler korudu... herkesin bebeğini melekler korusun...





9 Nisan 2012 Pazartesi

iki güzel film...

Son izlediğim ve çok beğendiğim iki film; Dervişin fikri neyse zikri de o olurmuş. Taze bir anne olarak tabiki şu sıralar ilgi alanıma bebeklerle ilgili filmler giriyor. Benim durumumda olanlara ya da yakın zamanda anne olmayı planlayanlara  tavsiye olunur:)


hamilelikten kısa kısa :)

Hamile olduğumu öğrendikten sonra, biraz uzunca suren bir şaşkınlık dönemi yaşadım.Hamile kalmayı çok istiyordum ama hamilelik testinin sonuçunu görünce çok acayip şeyler geçiyor insanın kafasından. Önce panikliyorsun, şimdi ne olacak diyorsun. Hayatının ne kadar değişeceğini ve artık geriye dönüş olmadığını düşünerek eyvah diyorsun, ben ne yapıcam şimdi!! Bu panik duygusunu atlatmak biraz zaman alıyor haliyle.  Ben tam artık kendimi hamileliğe alıştırmaya başlamışken,  ikinci haftamda  hafif kanamalarım olduğunu fark ettim. Gece yarısı acilen doktora gittiğimde bu gibi durumların olabildiğini , düşük de olsa  bebeği kaybetme ihtimalimin olabileceğini söyledi. Küçücük bir ihtimalin bile beni ne kadar üzdüğünü anlatamam. Kocacığımın bu duruma getirdiği çok bilimsel açıklaması;  bebeğimizin erkek olacağı, çok afacan ve yaramaz olduğu için yerinde duramadığı, bu yüzden de  tam yerleşemediği, benim kanamalarımın da bu yüzden  olduğu :) Bu tespit bana da çok mantıklı geldi:) Sonuç olarak afacan ,tatlı  oğlum oldu:). Hamileliğimin ilk aylarını bu yüzden biraz stresli bir şekilde geçirmek zorunda kaldım. Bu hamileliğim süresince yaşadığım tek sıkıntılı dönem oldu. Sonrasında, şimdi bile hatırladığımda yüzümü güldüren, hatta bazen keşke yine olsam dediğim çok güzel bir hamilelik  geçirdim. İlk aylarda herkesin başına gelen bulantılar hernedense bende olmadı.Öyle çok uykumun geldiğini de hatırlamıyorum. Hatırladığım şeyler genelde güzel şeyler. Saçlarımın, tırnaklarımın ve cildimin hiç olmadığı kadar güzelleştiği gibi:)

Hamileliğimin 24. haftasında şeker yükleme testlerinde çıkan yüksek şeker o zaman biraz canımı sıksa da, şimdi düşündüğümde onu bile güzel hatırlıyorum. Yüksek çıkan şekerim sayesinde hem ne kadar tatlı olduğum belgelendi:) hem de hayatımda ilk defa düzgün nasıl beslenilirmiş , sağlıklı nasıl yemek yenilirmiş, aç kalmadan nasıl sağlıklı doyulurmuş bunu öğrenmiş oldum. Şekerimin bana bir şekerliği de hamileliğimi toplam 8 kilo ile tamamlamak oldu.

Övünmek gibi olmasın ama herkesten duyduğum; çok güzel bir hamile olduğumdu. Ne de olsa erkek çocuk anneyi güzelleştirirmiş. Oğluşumun bana hediyesi:)
Hamileliğimin son gününe kadar ( ilk 4 hafta hariç ), gezdim tozdum. Doktorum bile bebeği alışveriş merkezinde doğuracaksın bu gidişle dedi. İnsan hiç mi sıkıntı yaşamaz. O anlatılan tüm hamilelik zorlukları bana şimdi hurafe gibi geliyor. Gönlümce aş bile eremedim. Kocacığımı gece kaldırıp bir sürü şey aldıracaktım. Nazlanıp her istediğimi yaptıracaktım. Maalesef sadece bir kere aş erdim o da köfte ekmek ...Hemen köşeden al getir... bu kadarcık... Hayatım boyunca hiç nazlanabilen biri olmadım. Hamilelik tam fırsatı dedim ama gene başaramadım.Bir de yıllarca yaz aylarında en serin havada bile terleyip klima açan, bu yüzden de hep kavga ettiğim kocacığım  hernedense bu yaz  bir dondu bir dondu ... Ben de hamilelikten dolayı bir yandım bir yandım. Bütün yazı klima aç klima kapat diyaloglarıyla geçirdik.Benim için bu yazın vazgeçilmezi klimaydı...

Şimdi hatırladığımda  hamilelik  beni hep gülümsetiyor. Hamileleri gördüğümde hala gözüm takılıyor. Ben bu gidişle en az 3 çocuk doğururum diyorum... diyorum demesine de bu işin bir de diğer tarafı var... annelik her baba yiğidin harcı değilmiş... herhalde hayattaki en zor ve en güzel şey... Bu da daha sonraki postlara ....


7 Nisan 2012 Cumartesi

acemi blogger

Heyecanla başlayıp bir heves tüm gece uğraşıp ilk blogumu oluşturdum. Takip eden günlerde sürekli  şunu da yazmalıyım diye kafamda yazılar dönüp durdu. Aradan uzun bir süre geçti ve ben daha bir satır yazı yazamayıp bilgisayarımı bile açamadım. Biraz ümitsizliğe kapılıp ben bu işi yapamayacağım herhalde diye düşündüm.Sonra da dedim ki bu bir okul ödevi değil, iş için hazırlan rapor değil...zevkle ve istekle yapıp, oğlum ve kendim için gelecekte bakıp yüzümüzü gülümseten bir anı defteri olmalı.

Bloglarla tanıştığım ilk günden beri yazanları sürekli takdir eder dururdum. Bunca şeye nasıl vakit buluyorlar , bunca yazıyı nasılda derleyip toplayıp yazabiliyorlar ? Hayatım boyunca hiçbir zaman yeteri kadar düzenli olamadım. Resimlerim hep orada burada dağınıktır. Kıyafet dolabım toplandıktan sonra en fazla 1 ay düzenli kalabilir. Ev işleri desen tam bir kabus. Tüm bunları muntazam yapıp üstüne bir de fıstık gibi görünen kadınlara her zaman hayret ederim. ( biraz da özenirim) Düzensizliğim için hep söylediğim bir de bahanem var. Ben yaparsam en mükemmeli olsun isterim bu yüzden de hep çok detaya inerim. Hal böyle olunca iş gözümde çok büyür, yeterli vakit olmaz  ve hiç bir şeye başlayamadan bir sonraki zamana ertelenir. Buradan şuna bağlamak istiyorum (epey uzun bir bağlaç oldu ama). Buraya eklemek istediğim fotoğraflar bile orada burada darmadağınık haldeler. Öncelikle onları bir düzene sokmam gerekiyor.

Aslında blog oluşturmaya hamile kaldığım ilk gün başlamak istemiştim. Doğum yapalı 5 ay oluyor... Yani başlamam bile bir seneden uzun sürmüş.Neyse yine de çok geç kalmış sayılmam. En azından başlayabildim.Aslında biraz da düşündüm ben ne yazacağım  şimdi diye . Yoğun iş temposunda evden işe, işten eve... arada yaptığım hiçbir değişiklik yok , hiç ilginç bir olay başıma gelmiyor. Her gün aynı şeyleri yazıp ileride bu hayatımı okuyunca pişman olmak da var ... Hiç mi birşey yapmadın çalışmak dışında demek de var. Sonra da  düşündüm ki hayat ayrıntılarda gizli. Önemli olan benim baktığım göz,  gördüğüm güzellikler. Heyecan dolu bir hayat sadece gezip tozmak, çılgınca eğlenmek değil,  ayrıntılardaki güzellikler.

Ben otuzlu yaşlarıma geldiğimde, insan oğlunun doğası gereği, müthiş bir üreme arzusu ile çocuk sahibi olmak istediğimi fark ettim. Maalesef doğa ana kadınlara ve erkeklere aynı anda bu isteği vermiyormuş.Kocacığımı ikna etme çabalarım sırasında, doğa ananın da bana desteği ile, bir de baktım ki hamileyim. Bu haberi kocacığımın öğrenmesi maalesef o filmlerdeki mutlu sahneler gibi olmadı. Kaygılı gözlerle bana bakıp "biraz erken oldu galiba ... ne yapacağız şimdi biz" gibi çoğunu hatırlayamadığım  bir sürü cümlesi ve tabi benim o kadar çok istememe rağmen kafamda binlerce soru işareti ile geçirdiğimiz şaşkın günler...

 Şimdilik bu kadar.... aslında ne kadar da çok yazasım varmış... Ben bile şaşırdım.Vaktim olsaydı bir bu kadar daha yazacaktım... ama şimdi dışarı çıkıp güzel çilek mevsiminin tadını çıkarmak istiyorum.